ANA SAYFA
HABERLER
HACIBEKTAŞ
HACI BEKTAŞ VELİ
KÜLTÜR VE SANAT
HBV Anma Etkinlikleri
Gürbüz Sapmaz
Mithat Bektaş
Kazım Kalaycı
Bektaşi Fıkraları

ALBÜM
SANAL GEZİ
KÖYLERİMİZ
KÜNYE  VE  İLETİŞİM
SİTE HARİTASI






  Hava Tahmini

HACIBEKTAŞ

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

 



Buradasınız->: KÜLTÜR VE SANAT / 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

Kısa Öykü Yarışması Birincisi

Murat TAPAR

BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM

  

30’lu yaşlarda ki genç psikiyatri asistanı Dr. Semih, hastanenin ikinci katında ki profesörlere ait özel muayene odalarına doğru giderken heyecandan bacaklarının titremesini engelleyemiyor, ellerinin içinde oluşan teri farkında olmadan beyaz önlüğüne siliyordu. Kapıların üzerindeki yazılara bakarak loş koridorda ilerleyerek kapıların üzerinde göz gezdiriyordu. Dâhiliye, nöroloji, kulak burun boğaz yazılarından sonra psikiyatri yazısını görünce dudaklarından mırıltı ile “Nihayet” diyebildi. Odanın önünde bekleyen insanları nerdeyse hiç görmemişti. Odanın kapısındaki Prof. Dr. Cevat yazısını görünce asistan Semih; kapının yanındaki dar duvar boşluğuna yerleştirilmiş üstü tozlu boy aynasında elbisesini, çember sakalını ve saçını kontrol ettikten sonra kapıyı çalıp içeriye girdi. Prof. Dr. Cevat hakkında daha bu üniversite de göreve başlamadan birçok bilgi edinmişti. Üniversiteye hoca olarak göreve dün başlamıştı. Onun için diktatör, tam bir gestapo falan demişlerdi. Dr. Semih mutlaka Profesör Cevat’la iyi anlaşmalıydı. Onun için önce onu tanımalı ve ona göre şekil almalıyım diye düşünmüştü.  İçeriye girince karşısında yeni tıraş olmuş, kısa saçlı, sivri burunlu ve kalın çerçeveli gözlüğünün üstünden ona bakan iki kocaman kara gözle karşılaştı. Dr. Semih sesini yükselterek adeta sunum yapar bir edayla:

 

“Selamın aleyküm hocam sabahı şerifleriniz hayırlı olsun inşallah” deyince

 

“Aleykümselam evladım. Hoş geldin. Kendini kısaca tanıtır mısın”? Dedi.

 

“Sayın hocam ben Dr. Semih. Almanya doğumluyum. Hacettepe tıp fakültesinden mezun olduktan sonra bu hastanenin psikiyatri bölümünü kazandım.”

 

“Memnun oldum Dr. Semih. Kahvemi içtikten sonra dışardaki hastaları alabiliriz. Kendine de kahve koyabilirsin”

 

“Tabi hocam. Kahve için Allah razı olsun. Biz sizin gibi hem ilmi hem dini kuvvetli mübarek insanlar sayesinde ayakta duruyoruz…” diye bir dizi söz dizimi ediyordu.

 

Prof. Cevat onun söylediklerine bakmadan antika sayılacak hale gelmiş eski bir ahşap kasetçaların göbeğinde ki rengi solmuş düğmeyi çevirince hafiften bir müzik başladı. Sesini de oldukça kısarak nerdeyse kendisinin duyabileceği hale getirdi. Radyoda ki sese kulak vererek bir süre öylece durdu…

“İkilik kinini içimden atıp 

Özde ben bir insan olmaya geldim 

Taht kuralı ariflerin gönlüne 

Sözde ben bir insan olmaya geldim 

Serimi meydana koymaya geldim”

 

Biraz önce Dr. Semih’in kendisinin söylediği sözlere tepki vermeden derisi buruşmuş eliyle gözlüğünün kenarından tutup çıkardıktan sonra acı bir gülümseme ile bakarak:

 

“Hastaları daha fazla bekletmeyelim” dedi. İçeriye orta yaşlı bir adam ile yirmili yaşlarda, çökük ve donuk bir ifade ile bir genç girdi. Dr. Cevat “Hoş geldiniz neyiniz vardır?” diye sorunca genç adam yaşlı adamın son zamanlarda işlerini yapamadığını, çok eski şeyleri hatırladığını, çok önceleri sevdiği kızla konuşuyormuş gibi kendi kendine konuştuğunu anlatınca Dr. Cevat yaşlı amcanın daha önceden onu etkileyen bir olay yaşayıp yaşamadığını sordu. Bunun üzerine genç önce orta yaşlı adamı koltuğa yerleştirdi daha sonra yanına oturup ihtiyarın bir elini karnına bastırdıktan sonra başladı anlatmaya. Bu arada şarkı devam ediyor Dr. Cevat’ın kulağına 

“Süregeldim aşk meyini içerek 

Her bir akı karasından seçerek 

Varlık dağlarını delip geçerek 

Düzde ben bir insan olmaya geldim 

Serimi meydana koymaya geldim “sözleri çalınıyordu. Genç adam başladı anlatmaya:

 

“Amcam Cafer gençliğince sosyalist biriymiş. Arkadaşlarıyla bazı eylemlere katılmışlar. 1980 darbesinden sonra garip anasıyla babası amcamı da yakalarlar asarlar diye korkup İstanbul’dan yanımıza göndermiş. Epey bir süre de İstanbul’a geri dönememiş amcam. Babama Bakırcı Topal Rasim Usta derler. Geçenlerde iki esnafın Cafer amcamın ardından kötü konuştuğunu duydum. Asık suratlı, eli sıkı, huysuz falan diyorlardı. Bir insanın dünyaya bu halde gelmesi mümkün müdür? Efendim biz aleviyiz. Babam Bakırcı Topal Rasim usta yeğenini evladı gibi yanından ayırmamış. Zaten yanına geldikten bir sene sonra amcamın anası da babası da ölmüşler. Babam derdi ki: “Sen bir garibe gönül köprüsü kurarsan o köprüden âleme saygı da geçer sevgi de, biz bunu işittik bunu biliriz. Gel zaman git zaman amcam Cafer, babam Rasim’i babası atası bilmiş.  

 

Bir gün demiş ki amcacım: “Ne zamandan beridir yanındayım beni yedirdin giydirdin bana iş, aş verdin zanaat öğrettin. Ben senin hakkını nasıl öderim?  

 

Babam demiş ki : “ Evladım, insanlara zulmetme garibanın hakkını koru benim hakkımı da ödemiş olursun.” 

 

Artık babamın bir evladı gibi olan amcam bir zaman sonra bu duruma iyice alışmış. Her gün evden çıkar bakırcılar sokağının köşesinden semt pazarına çıkan şosenin başlandığında yer alan ihtişamlı taş konağın demir kumbalığında onun geçişini bekleyen üzüm gözlü dilberi göz ucuyla süzermiş. Süzermiş lakin utancından kaldırıp ta başını bir türlü bakamazmış. O bakamazmış ta dilber bakar mıymış peki? Ne mümkün. Onun da yüreği kızgın bakır tavada erir gibi erirmiş amma adet denilen cendereden kurtulup da hali pür mealini anlatamazmış. Günler birbirini böylece kovalarken onların halini gören koca kar Halime aralarını bulmuş. Bulmuş bulmasına ya artık gözyaşı kalemiyle hasret mürekkebiyle sarı kâğıtlara dökülen yazılarla yetinmez olmuşlar. Nereye kadar böyle gidebilirmiş ki? Onların böyle yandığını gören bazı gençler bile üzüm gözlü dilberi sahipli bilip ona sevda gözüyle bakmazlarmış… Bu böyle sürüp gidecek değil ya. Cafer amcam bir gün babam Rasim’e açılmış, onlarda gitmişler kızı istemeye. Kızın babası babamı ve Cafer amcamı görünce yüzü eğilmiş, bükülmüş, ekşimiş ona göre bir an, amcama göre bir ömür zaman aralığında düşünce kilidini açmış:

 

“Bak Rasim usta seni severim bilirsin lakin bu iş olmaz. Bizde aleviye verecek kız yoktur. Tamam, bu gence herkes gıptayla bakar, ahlaklıdır ama olmaz efendi” der. Ne kadar dil dökerse döksün babam üzüm gözlü kızın babası içindeki ön yargı kurtlarını bu sevdanın içine dökmüştür… Kendini insanlardan uzaklaştıran amcam zamanla kabuğuna çekilmiş, kimseye yakın olamamıştır… Babam öldükten sonra annemle bana amcam baktı, o da bizi sahiplendi. Ne zaman amcamın aklına üzüm gözlü dilberi gelse eski sandığı açıp sevdiğinin rutubetlenmiş ve sararmış mektuplarını okur oya işlemeli mendilini koklayarak için için ağlar gözyaşlarını ceviz bağlamasına akıtırdı…” dedikten sonra sözünü bitirip doktorlara doğru baktı.

 

Dr. Cevat bazı tahliller ve filmler istedikten sonra genç ile ihtiyar adam odadan çıktılar. Kasetçalardan çalan şarkı tekrar başlamış ve söyleyenin 

“Meğerse aşk imiş canın mayası 

Ona mihrab olmuş kaşın arası 

Hakkın işlediği kudret boyası 

Yüzde ben bir insan olmaya geldim 

Serimi meydana koymaya geldim” sözünü ikisi de duymamışlardı…

 

Dr. Cevat, Asistan Semih’e ihtiyarın hastalığının ne olduğunu sorduktan sonra Dr. Semih emin bir ifade ile “Efendim bence yüzde doksan dokuz Alzheimer(Daha çok yaşlılıkta görülen anormal beyin işlevleriyle tanımlanan bir hastalık)” deyip hastalık hakkında bir sürü tıbbi terimler ile akademik bir sunum yapmıştı. O anlatıyor Prof. Cevat da asistan Semih ile ilgili değerlendirme notunu yazıyordu. Dr. Semih anlatımını bitirdikten sonra ikici hastayı odaya aldı. İçeriye gelen kırk yaşlarında uzun düz saçları beline dökülen beyaz benizli çiçekli basmadan bir elbise giymiş kadın ile sekiz yaşlarında kıvırcık sarı saçlı çilli ablak yüzlü şirin bir çocuktu. Annesine sorulduğun da çocuğun sekiz aydır tiki olduğunu ikide bir kaşını oynattığını gözünü kırptığını bundan dolayı arkadaşlarının alay ettiği için okula da gitmek istemediğini belirtti. Dr. Cevat çocukla konuşmak istedi ve cebinden bir şeker çıkarıp çocuğun eline vermek istedi. Çocuk şekeri görünce birden gözleri büyüyerek kızardı ve çatallı bir ses ile annesine “Gidelim” deyince Dr. Cevat yerinden kalkıp çocuğun göz hizasına kadar eğildikten sonra çocuğa korkulacak bir şey olmadığını ona yardım etmek istediklerini onun bu ülkenin geleceği olduğunu anlattı. Çocuk sakinleştikten sonra annesine: “Anlatın ne zaman başladı bu tikleri? Ve çok etkilendiği bir olay oldu mu?” Diye sordu. Şarkı başlıyor bitiyor ve yeniden başlıyordu Dr. Semih kulak kesiliyor fakat tam olarak dikkatini veremediği için şarkı sözü olan 

“Süregeldim aşk meyini içerek

her bir akı karasından seçerek

varlık dağlarını delip geçerek

düzde ben bir insan olmaya geldim

serimi meydana koymaya geldim” 

 

Sözlerini anlamıyordu. Annesi anlatmaya başladı “Geçen sene bayram sabahındaydık. Mahalledeki tüm çocuklar Remzi, Şevket, Halil, Kemal ve oğlum Bayram birbirlerinden ayrılmazlardı. Bayram sabahı kahvaltıdan sonra köy okulunun önünde toplanmışlar. Çocuklar evin önünden geçerken durdular konuşmaya başladılar. Şöyle bir baktım onlara, kiminde kara kiminde beyaz lastik ayakkabılar vardı. Bilirsiniz bir çocuğun en büyük markası insan olmaktır.  Gün ışığı ümitleriyle heyecandan inip kalkan göğüslerine aldırmadan pantolonlarının belini tutan ipleri sıkarak sağlamlaştırdıklarını gördüm. Halil’in pantolonunun arka kısmında el ayası büyüklüğünde bir yama vardı ama hiçbiri o yamaya dikkat etmiyordu. Çocuklar insanın en saf en temiz halini çok iyi gösteriyorlar. Anası bez un torbasından kestiği parçayı yamamıştı. Remzinin de kazağı tüylenmişti. Ceplerinden poşetleri çıkardılar ve ev ev gezmeye karar başladılar. Duyduğuma göre yaklaşık on altı on yedi eve gitmişler. Köyün yayla yolu üzerinde bulunan zengin evi dediğimiz Almancı Burhan’ın evinin önüne geldiklerinde oraya da uğramaya karar vermişler. Almancı Burhan yıllarca Almanya’da çalışmış zengin birisiydi. Arada bir köy meydanına gelir köylünün pek görmediği alet edevat gösterir bazen de tütün saran köylünün önünde tabakasından bir cigara çıkarıp püfür püfür tüttürüp “Ulan bu gâvur yaptı mı ne yapıyor ha” diye caka satarmış. Rahmetli babam onun için görgüsüz derdi de anam “Boş ver herif derdi” neyse lafı uzatmaya gerek yok. Burhan’ın eve gidince Burhan kapının önünde bir süre çocuklara acır bir ifade ile göz gezdirmiş, daha sonra dudağını büzerek elindeki parlak sarı bakır işlemeli şekerlikten çikolataları alıp tek tek eliyle vermeye başlamış. Bütün çocuklara verip de bizim Bayram’a gelince gözlerini kısarak ve ağzından tükürük saçarak:

 

“Lan! Bayram senin anan gâvur değil mi? Hadi bunları anladık da sana ne oluyor lan. Sanki oruç tuttun da birde hak etmiş gibi bayram yapı yon. Al bakalım bayramsız Bayram sende al” demiş. Bayram’ım orada küçüldükçe küçülmüş sadece elindeki şeker torbasını yere fırlatmamış eve koşarken, şakaklarından süzülen damlalarla insanlara ve insanlığa ait tüm güzel duygularını da toprağa çamura bulamış… Gâvurluğa gelince de Dr. bey başınızı ağrıtıyorum kusura bakmayın ben aslen Rum’um. Rahmetli kocamla birbirimizi sevdik. Ailelerimiz evliliğimizi istemeyince ben de sevdiğime kaçtım. Çok zor günler geçirdik. Zor günler hep başkalarından geldi. Ne yalan söyleyeyim rahmetli bir gün olsun bana Rum’sun, şöylesin böylesin demedi neyse lafı uzatmayayım… O günden beridir Bayram dışarı çıkmadı, arkadaşlarının yanına gitmedi. Baktım olmayacak bende yavrumu alıp şehre göçtüm. Lakin çocuk içine atmış demek ki durup dururken hastalandı yavrucağım…

 

Yine bir önceki hasta gibi annesinin eline tahlil ve röntgen istem kağıtlarını verdikten sonra Dr. Semih’e tekrar sordu o da “Bence hastalığı post travmatik stres bozukluğu (Olumsuz bir olay sonucu aşırı stres) ve obsesif kompulsif (takıntı) bozukluğu sonucu ortaya çıkan tik davranış bozukluğu” dedikten sonra yine tıbbi gelişimini Latince cümlelerle anlattı. 

 

Prof. Cevat Dr. Semih’in konuşması bittikten sonra kasetçaları kapatıp: “Evladım sana bir sorum olacak. Bu günkü iki vakayı göz önünde bulundurarak düşün! Sence biz neden bu dünya ya geldik? Bana cevap verir misin?” Diye sorunca; Dr. Semih âdeta eline büyük bir fırsat geçmiş gibi: “Efendim biz evvela imtihan için geldik elhamdülillah diye başladıktan sonra birçok dini terim kullanarak adeta bir ilahiyatçı edasında Prof. Cevat’a uzun bir hutbe verdi. Şahsi görüşüme göre bence bunların hasta olacağı varmış olmuşlar. İlk olayda gencin alevi olmasından dolayı sevdiğine kavuşamaması ve sonucunda kötü günler yaşamasını ben kabul edemem. Ben olsam bende vermezdim kızımı…” dedikten sonra içinde Aleviliğe dair ne kadar olumsuz düşünce varsa aktardı. Daha sonra çocuğun olayında adamın tavrını yanlış gördü. Bu olayda tamamen adam suçluydu. Dr. Cevat “Evladım iki olayda da sebepler aynı ama sonuçlara göre çocuğa gâvur diyen adamı haksız bulup gence alevi diyen adamı haklı buluyorsun bu nasıl bir şeydir? Bir insan nerdeyse tıpatıp benzer iki olaya farklı yorum yapar mı? Senin mantığa göre düşünürsek mesela şimdiye kadar senin bütün öğretmenlerin alevi olsaydı ve senin gibi düşünceydi senin burada olmaman lazımdı öyle değil mi? Bence bir de bu açıdan düşün istersen” diye cevap verdikten sonra Dr. Cevat önündeki kâğıda bir şeyler yazıp çantasını aldı tam çıkarken eline değerlendirme notunu iliştirdi… Prof. Cevat giderken Dr. Semih çok teşekkür ederek dinledikleri ilahiden çok etkilendiğini belirtti. Prof. Cevat yine gülümseyerek uzaklaştı. Dr. Semih kâğıdı heyecanla açtı ve yazılanları okumaya başladı:

 

“Sevgili Semih. Her şeyin başı sevgidir. Sevmeyen insanın başarısı faydasız ilaç gabidir. Sevgi bir güneş ondan doğan ışıkları da saygı, hoşgörü, dürüstlük, adalet... Vb. değerlerdir. Çok üstün eğitimler almışsın bilgine ve ilmine göre senin hemen doçent ve devamında Prof. olman gerekir lakin gönlüne göre hareket edersek senin asistanlığının anında bitirilmesi öğrencilikten atılman lazım. Bir yerde okumuştum. Psikiyatriste asıl hasta olanlar değil hasta kişilerin hasta ettikleri gelir diye. Biz ruh doktoruyuz ve ruhun en büyük ilacı insan olmaya çalışmaktır. Sana sorduğum soruya gelince de aslında biz insan olmaya geldik. Bizim son teknolojilerle falan bulmaya çalıştığımız sonucu yüzyıllar öncesinden Hünkâr Hacı Bektaş söylemiş zaten, ne diyor “Her yaratılanlar bir insan gibidir” kinini, hasetliğini, zenginliğini, ırkını, dilini, dinini sıyırdıktan sonra bakarsan geriye bedenen ve ruhen bir insan kalıyor işte çağımızın en büyük hastalığı da bu aslında. Ve bu hastalığın tek önlemi ve ilacı insan olmaktan geçer. Her yaratılan bir insandır sözünü tam anlamıyla kavrayıp ona göre davransaydık diğer tüm güzellikler peşinden gelecekti. Bakarsın belki bir gün bu erdeme hep birlikte ulaşırız. Sevgilerle…”

 

Dr. Semih yazılanları okuduktan sonra içine –Bu nedir şimdi gibisinden-garip bir memnuniyetsizlik düşmüştü.  Yazılanları birkaç kez okuyup yarın mutlaka yazdıklarını müsait bir zamanda soracaktı…

 

Sabahın erken bir vaktinde telefonu çaldı. Hastaneden asistan arkadaşı telaşlı bir şekilde konuşarak Prof. Dr. Cevat’ın elim bir trafik kazası sonucu hayatını kaybettiğini bildirmişti. Hastaneye koşan Dr. Semih hem üzgün hem de çok şaşkındı. Hiçbir şey diyemiyordu. Odasına girdi daha dünkü halleri sanki gözünün önündeydi. Kasetçaları açtı ve dün kulağına çalınan şarkıyı baştan sona dinledi. İçi burularak “Ulan Semih bir de demez misin türküye ne güzel ilahi” diye adam da hiç bozmadı beni valla.” Radyoyu kapattıktan sonra toplanan doktorlar ve hastane personelinin olduğu tarafa doğru gitti. İçlerinden kendisini arayan arkadaşının kulağına eğilerek fısıltı halinde : “Hangi camiden kaldırılacak rahmetlinin cenazesi?” Diye sorunca;

 

Arkadaşı gözlerinin içine baktı. “Pir Sultan Abdal Cemevi’nden” dedikten sonra önüne dönüp uzaklaştı…

 

Dr. Semih bir süre öylece durdu, sanki ayakları yere çakılmıştı. Bir zaman sonra kendisini toparlayıp Cem evine doğru gitti. Cem evinin önündeki tabuta bakıp gözleri dolu bir halde “Hakkını helal et hocam. Eğer sen kendine her yaratılan bir insan gibidir sözünü örnek almasaydın dün benim için her şey bitmişti ve belki de şu an o tabutun içinde ben olacaktım… İnsan olursan insanı yaşatıyorsun… Bana hayatımın en büyük dersini verdin…” dedikten sonra bu dünyaya niye geldiğini düşünerek tabuta doğru ilerledi…




 

 

 

 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

Kısa Öykü Yarışması İkincisi

Ebru ARSLAN

ARİSTO'NUN TINISI

 

Bu şehirde herkes hasta, ben ise diğerlerine nazaran nadir görülen bir illetten dolayı muzdaribim. Koskocaman bir kent vebadan kırılırken, kurtarılmış bölgemde, zamanında tüm farelerin hakkından gelip, bu derde derman olabilecekken, köşemde açlıktan kemikleri sayılan bir kediyim. Sanırım üzerimde Lut kavminde helak edilerek öldürülen heteroseksüel şanssızlığı var, başkalarının kavgalarının desibeli benim kulak zarımı da yırtıyor.         “Bir daha dünyaya gelsen yine aynı aileyi mi seçerdin?” sorusuna “evet” cevabı verdiğim güzide (!) ailemin mutfağında oturuyorum, aslında bu ütopik sorunun cevabının ailemi çok sevmemle ilgisi yok, alternatif hayatımda tekrar bana ihtiyaçları olacaksa, evin bir ferdi olmaktan imtina etmem. Yaşam da böyle, yapmak zorunda olduklarımızı sevgi kılıfıyla donatıyoruz ki bize daha kılınabilir ve kolay gelsin. İki sene önce insanların ayağına ip doladığı ve vücudunda ödem oluşan bir karga bulduğumda, o hayvanı acaba gerçekten seviyor muyum diye hiç düşünmedim, düşünemedim. “Bütün yaratılmışlar tek bir insan gibidir” mottosuyla hareket ederken, elimde, kargayla beraber veteriner ararken bindiğimiz taksinin insanlığıma paralel olarak artan taksimetre tutarı ve akabinde o canın kurtuluşu kaldı.   

 

Her reenkarnasyon aksiyonunda illa ki seçeceğim ailemin mutfağında oturuyor olmamın nedeni; evin sigara içilen tek yeri olması. Günlerimi annemle, üzerinden devletin bir kazanç sağlamadığı sigaraları tüketerek geçiriyorum. Dilimizdeki güzel adlandırmaları çok seviyorum, diğer türlü bu tütünü temin eden tır şöförüne verdiğimiz harcırahla elde ettiğimiz ürüne kaçak sigara deniliyor ve cezası var. Hayat da bana hüsn-i talil ( güzel adlandırma) yapıyor, bulduğum aciz karga misali benim de ayağıma ip dolanmış ve ödemime aile deniliyor.   

 

Ben bu bedbaht düşüncelere dalmışken, kurtarılmış bölgeme kardeşim giriyor. Her daim kardeşimin gözleri içimi burkmuştur, elaya kaçan gözleri, bahar nezlesinden muzdariptir. İrinin kahverengisi kırmızılıkla uyum yakalamış bana bakıyor. Gözleri ayrı, dili ayrı konuşuyor. Yaşlılara has, nemlenmiş gözleri bir şeyleri yaşayamamış, eksik kalmış hissi veriyor. Bu öyle bir histir ki anımsadıkça sizi her türlü eğlenceden mahrum bırakır, tüm mutluluk hevesinizi kursağınızda takar gider.   

 

-Ali, yemek yemeyecek misin? diyorum.  

 

- Dişim ağrıyor zaten, ne yemeği? diye beni tersliyor.  

 

Ali, on sekizine girip, okulu bırakınca sigortası hiçbir sağlık masrafını karşılamıyor. Bundan mütevellit dişçiye de gidemiyor. Bu yüzden her daim evde kesif bir pamuk üzeri rakı kokusu duyuluyor.  Kardeşim bize nefretle bakıyor, üç kadınla anaerkil bir evde babasız, fakir yaşamanın acısını her gün söke söke bizden alıyor. Anlıyorum, mağrur yaşayamamanın, toyluğunun kaçış olmamasının bir asiliği olmalı elbette. Fakat önemli olan kime karşı isyan ettiğinizdir. Kime yönelik, neye karşı isyan edeceksiniz? Baş kaldırma namlusunu çevirdiğiniz nokta çok mühimken, kardeşim hayata karşı bir tavır sergilemesi gerektiği yerde salvolarını bize atıyor.     

 

Annem kızgın bir ses tonuyla;

 

- Zıkkımlanacaksan zıkkımlan, yemeyeceksen defol git iş ara, diyor. 

 

- Yeter be, on kere tamam dedik size, gideceğiz işte patlamayın ya, diye cevap veriyor kardeşim.  Annem otoritesini korumaya çalışan bir ses tonuyla;

 

- Bağırma be, terbiyesiz! Tüm apartman sesimize uyanıyor. Senden başka sesi çıkan var mı bu apartmanda, diyor fakat aynı zamanda kendisinin de sesi vardiya dönüşü uyuyan bir adamın uykusunu bölüyor.  Ali, hiçbir şey demeden mutfağı terk ediyor, tezgahın üzerinde rakıya batırılmış pamuğu kalıyor.   

 

Tartışmalardan içim daralıyor, Nazım ; “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” diyor. Madem aynı habitattayız, neden bu ormanda ben bir dikili kuruyum, neden diğerleri gübrelerle dimdik hayatta? Kimileri haralarda yaşayan bakımlı atlarken neden ben kış vakti salınmış yılkı atıyım? Bu sorular içimi kurt misali kemiriyor, suçu hep kendimde arıyorum. Anneme alışmaz diye korkusuyla yanına arkadaş almadığımız muhabbet kuşunun bile vebalini üzerimde hissediyorum. Şu an ben üzgünken, karşıma geçip ötüyor, ama şen değil bağım. Şakırdayan varlığın ismi Aristo, annem arada karıştırıp “Ariston” diyor. İşte insanlığa hizmet veren bir düşünür olmakla kapitalist bir marka olmak arasında ince bir çizgi var.  Kardeşim Nemrut ifadesiyle tekrar mutfağa giriyor;

 

- İş görüşmesine gidiyorum, yol parası verir misin, diyor.

 

- Para isteye isteye bitirdin beni, bisikletinle git, diye çıkışıyor annem. 

 

- Bisikletin tekerleği gevşemiş, sürülmüyor, zor gidiyor,!

 

- Erken çık gene de bisikletle git, bende para mara yok, diye bağırıyor annem.   

 

Kapıyı çarparak çıkıyor kardeşim, giderken gözlerinin elasını kırmızılık bastırmış. Kızıllığının ateşi beni yakıyor.   

 

Çatısının altında huzuru sadaka olarak beklediğim evime bir saat sonra bir telefon geliyor. Arayan polis kardeşimin kaza yaptığını söylüyor, yaşayıp yaşamadığıyla ilgili Bilgi vermiyor. O an aklımdan ölse de telefonla bu bildirilmez zaten diye geçiriyorum. Umudum sönüyor, ömür boyu bardağın boş ya da dolu tarafından bakmaktan ziyade içinde ne olduğuna baktığım için burada da gerçekçiliğimin ceremesini çekiyorum. Annem bu haberi çığlıklarla karşılıyor, yas evinde her daim vakur olan kişi edasıyla annemi teskin ediyorum. Biliyorum ki daha doğarken sağusu yazılmış bizler için ağlamak nafile.  Ölüm haberi almamak için kime el açacağımı kestiremiyorum . Bir daha dünyaya gelme sırası kardeşimde, beni tekrar seçer mi bilmiyorum. Hastaneye giderken Aristo hâlâ ötüyor...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü

Ceren BİLGİÇ

BİR AVUÇ BUĞDAY

 

Hasan Ali Dede, Anadolu’nun güzel, yeşil bir köyünde yaşıyordu. Kızını Öğretmen olarak yetiştirmişti. “Kızım, öğrendiğin bilgilerle bilenlere karış, gelinciklerin ekinlere karıştığı gibi özgür ve sevgiyle yaşa. Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu? ” diyordu. Kızı İnci Öğretmen, gerçek bir aydındı. Eli-yüzü, içi-dışı temiz, bir ve aydınlıktı, güler yüzlüydü. İnsanları çok seviyordu. Yaratılan bütün varlıklara, bir insana değer verir gibi emek veriyordu.   

 

İnci Öğretmenin on yaşındaki kızı Duru da annesi gibi duyarlı, akıllı ve sevgi doluydu. Duru çok meraklı bir çocuktu. Her şeyi anlamaya çalışıyordu. Bilmediği şeyleri öğrenmek, bilgilenmek için çok kitap okuyordu. Annesi, Duru’nun sorularına yetişemiyordu. Duru’nun iyi bir alışkanlığı vardı; öğrendiği her şeyi deftere yazıyordu. Yeni öğrendiği, gördüğü, tanıdığı bir ağaçsa ağacın adını yazıyor, yaprağını defterine çiziyordu. Defterin arasında; kır çiçekleri, gelincikler, papatyalar biriktiriyordu. Güvercinlerin toprağa düşen tüylerini de ayrı defterde saklıyordu. Kırlarda bulduğu, hoş renkleri olan taşları alıp, temizleyerek bir kavanozda biriktiriyor, ara ara onlarla oynuyordu. Doğayı sürekli inceliyor, gözlüyordu. Toprakta oynamak, yağmur yağarken pencereden bakmak, uyumak onu mutlu ediyordu. 

 

Duru, dedesinin köyünde karıncaların çalışkanlığını gözleriyle görmüştü. Karıncalar tarlada kalan buğdayları, tek tek yuvalarına taşıyorlardı. Birbirleriyle karşılaştıklarında da selamlaşmadan geçmiyorlardı. Duru, karıncaların dokunarak selamlaşmalarını çok seviyordu.

 

Haziran ayı olmuş okullar kapanmıştı. Her okul kapanışı sonrası İnci Öğretmen ve ailesi, Hasan Ali Dedenin köyüne giderlerdi. Köye yapılan her yolculuk, bayram coşkusuyla olurdu. Bu seferki yolculukları hüzünlüydü. Duru ve ailesinin, köye yaptıkları bu yolculuğun nedeni; Hasan Ali Dede’nin hakka kavuşmuş olmasıydı. Duru yolda giderken, anne ve babasına dönerek; “Biliyor musunuz artık Haziran ayı benim için de zor olacak” dedi. Annesinin tavsiyesi ile okuduğu bir şiirde öyle diyordu şair Hasan Hüseyin Korkmazgil. “Haziranda ölmek zor…” İnci öğretmen ve eşi Mehmet Bey, derin bir sessizliğin içinde kızlarına üzgün baktılar. Ona moral vermeye çalıştılar.   

 

Yolculuğun sonunda köye varmışlardı. Köyün içinden dedesinin evine doğru giderken; kırlarda, yollarda dedesiyle yaptığı gezintileri anımsadı, gözleri doldu. Eve vardıklarında ninesi Fatma Hanım, bahçede asma çardağının altında dua okuyordu. Onun yanında yaşlı ‘Kocabaş’ vardı. ‘Kocabaş’ dedesinin köpeğiydi. Kafası büyük olduğu için o ismi vermişlerdi dedesiyle birlikte. ‘Kocabaş’ da üzgündü…  

 

Duru ağlayarak ninesine sarıldı. Fatma ninesi Duru’yu bağrına basarak; “Hoş geldin kuzum, hoş geldin. Ağlama, ağlama ki deden üzülmesin. O şimdi melek oldu, ama seni görüyor, biliyor musun? Işıklar içinde, nurlar içinde uyusun diyelim ki biraz dinlensin. Son zamanlarda çok yorulmuştu. Üzülme tamam mı? Biz de zamanı gelince onunla aynı yerde birlikte olacağız.” Duru ninesinin sözünü merakla ve ilgiyle keserek, “Ne zaman ne zaman buluşacağız dedemle? Yakın mı?” diye sordu. Fatma ninesi zor bir soruyla karşı karşıya kalmıştı. İnci Öğretmen annesinin bu soruyu çok rahat cevaplayacağından emindi, hiç söze karışmadı. Annesi, Anadolu kadınıydı.  Güçlüydü, yaşam tecrübesi çoktu. Her sorunda dik durmuş, çözmüştü. O da annesinin vereceği cevabı merakla bekliyordu. Fatma Nine, yere serilmiş olan kendi elleriyle dokuduğu kilimin üzerine oturdu. Duru’yu kucağına aldı ve onun saçlarını okşayarak öptü. “Güzel kızım, boncuğum; yaşamın gerçeklerinden biri de bu. ‘Hakka kavuşmak.’ Yalnız önce insanlık görevimizi yapmalıyız. Okuma-yazma öğreneceğiz, ağaçlar dikeceğiz, çiçekler ekeceğiz. Kedilere, köpeklere, kuşlara, çiçeklere su vereceğiz. Yüzümüzü günebakanlar gibi aydınlığa çevireceğiz. Ülkemizi seveceğiz, çocukları, çiçekleri, kuşları, kedileri koruyacağız. Bitkilerin dilini öğreneceğiz, meyvelerin tadını seveceğiz. Onların temiz tohumlarını saklayacağız. Sonra, temiz tarlalara, bahçelere ekeceğiz. Onları sulayıp, sevgiyle emekle büyüteceğiz, değerli kılacağız.” Fatma Nine, sözüne devam ediyorken torununun uyumuş olduğunu fark etti. Minik gözlerdeki yaşı elleriyle sildi. Onu koklayarak yanaklarından öptü. Duru da, ninesini dinlerken uykuya dalmadan önce; “Dedemin boşluğu doldurulamaz, ama ninem de olmasa bu acıya nasıl dayanırım, nasıl güzel anlatıyor, şiir gibi.” diye düşünüyordu. 

 

Fatma Nine, kızı İnci’ye dönerek; “Kızım siz de biraz dinlenin. Torunumu serin bir odaya yatırın da uyusun biraz, dedesinin evinde.” dedi. İnci Öğretmen; “Sağol anneciğim, siz de dinlenin. Ben bir çay demleyeceğim. Kahvaltıyı hazırlayınca sizi uyandırırım.” dedi. Annesi; “Sağol kızım, öğleden sonra akrabalar buraya ulaşmış olurlar. Misafir odamız temiz ve düzenli. Oraya alırsın.” diyerek oturduğu yerden kalktı, eve doğru yürüdü. Fatma Nine yaşlılığın etkisiyle çabuk yoruluyordu, hastaydı, ama çocuklarının, torununun yanında yine güçlü durmalıydı. O yüzden biraz dinlenmek iyi gelirdi ona da. Duru’nun olduğu odadaki sedirlerden birine uzandı, elinde tespih uyuyakaldı.

 

İkindi güneşiyle odanın içine ışık düşmüştü. İnce bir yağmur yağıyordu dışarda. Gelen konuklar kendi aralarında, Hasan Ali Dedenin iyi bir insan olduğunu, doğanın da onların bu duygusuna eşlik ettiğini konuşuyorlardı. Uzaktan gelen yakınları da Hasan Ali Dedenin iyiliklerini anlatıyor, dualar ediyorlardı. Fatma Ninenin yalnız kalmaması gerektiğini kızlarına, oğullarına söylüyorlardı.  

 

İnci Öğretmen, annesini kente götürmeye kararlıydı. Duru’nun bir bilge nineye ihtiyacı vardı. “Annem benim” dedi duygulandı. “Başımın tacı, gözümün nuru annem...” Dostlar İnci öğretmene sevgiyle, saygıyla baktılar. “Birlik, Hakkın birliğidir” dediler…   

 

Aile bir araya geldiğinde, Fatma Nine, can yoldaşı Hasan Ali Dedenin, sevdiklerine, dostlarına bıraktığı vasiyeti söyledi; “Miras bir avuç buğday” dedi. Hasan Ali Dede yine en anlamlı, en derin mesajı, bıraktığı mirasla vermişti. O köyün bilge dedesiydi. Herkes onun bilgisi ve onayıyla işini yapardı. Ne güzel bir mirasdı, “Bir avuç buğday…” 

 

Fatma Nine, Hasan Ali Dede’nin vasiyetini önceden bildiği için küçük küçük heybeler dokumuştu. Anadolu kültüründe el sanatlarının, dokumanın önemli bir yeri vardı. Minik heybeciklerin üzerinde kilim desenleri vardı ve iki gözlüydü. Kırmızı, yeşil, mavi, sarı, turuncu, bordo, kahverengi, eflatun, mor renkli yünden dokunmuştu heybecikler. Fatma Nine bir avuç buğdayı, bu heybeciklerin bir gözüne koyarak dağıtıyordu konuklara. Her bir konuk verilen bu gönül armağanını sevgiyle, duayla kabul edip, öpüp, başına koyduktan sonra kalbi üzerinde teşekkür ediyordu Fatma Nineye. Buğday tohumları filizleniyordu kalplerde…  

 

Köyün büyüklerinin eşliğinde dualar okundu. Gülsuyu şerbeti ve limonata ikram edildi. Yine köy büyüklerinden bir dedenin isteği üzerine, verilen bir avuç buğday için şükranlarını sırayla söze getirdiler. “Buğday berekettir.”, “Buğday ekmektir, kutsaldır.”, “Buğday; alın teridir, temizdir, ağız tadıdır yoksul evlerinin.”, “Buğday; sonsuzluktur, devamıdır yaşamın.”, “Buğday; olgunluktur, çeşit çeşit üründür”, “Buğday; doğum tarihidir, çeyizdir, düğündür.” 

 

Çocuklar, gençler ve konuklar sevgi ve saygıyla Buğdaya yapılan övgüyü dinlemişlerdi. Buğday sarı saçlı ekin değil miydi? Anadolu’nun tarlalarında dalgalanmıyor muydu? Anadolu’nun bin yıllık dostu, bire yedi veren, yetmiş veren bereketli başaklar değiller miydi? Bizimdi işte, Anadolu’nun… 

 

İnci Öğretmen; buğdayı, ekini okulda öğrencilerime anlatmalıyım. Şiirde, öyküde buğdayı anmalıyım diye düşündü… İnci Öğretmene, Duru’ya ve babasına da minik yeşil heybeciklerde birer avuç buğday verilmişti. Duru’nun kalbi bu mirasa sevinmişti. “Miras nedir anneciğim? ”dedi yavaşça. “Miras, büyüklerimizin bize bıraktığı değerli şeylerdir, onları saygıyla, korumalıyız…” dedi İnci Öğretmen. Duru annesinin bu sözü üzerine kendisine ait buğdayı, özenle çantasına koydu. Bu çantayı dedesi okula başlarken almıştı. 

 

Duru, gözünün önünde bir Anadolu Kültürünün canlılığına tanık oluyordu. Ekinlerin esintisi açık pencereden odaya doluyordu. Hasan Ali Dede’nin diğer torunları Özgür ile Özlem de dedelerinin alıçlığından mis kokulu alıç toplamışlar ve onları bir sepet içinde konukların yanına getirmişlerdi. Anlaşılan Fatma Nine heybenin diğer gözünün de dolu gitmesini istemişti. Bir avuç buğdayın bereketi başlamıştı… 

 

Özlem oniki yaşındaydı, Duru’dan büyüktü. “Durucuğum, buğdayını ne yapacaksın?” diye sordu. Duru; “Bilmiyorum, nineme soracağım. Siz ne yapacaksınız?” diye sordu. Özlem; “Biz, dedemin güvercinliğine götüreceğiz. Onlar dedemin barış güvercinleri. Dedem onları özel olarak besledi, yetiştirdi. Bir görmelisin onları göğe yükselince, kanatlarının beyazlığında mavi gökyüzü bembeyaz oluyor.” Özgür; “Biliyor musun, güvercinler buğdayı çok seviyor. Onların sevincini görmelisin.” diye sözünü kesti ablasının.  Özlem tebessüm ederek; “Dedem yaşasaydı, böyle yapmamız Onu da sevindirirdi. İnanın bana!”  dedi. Duru, Fatma ninesinin, geldikleri gün kendisine söylediği sözü anımsadı. “Özlem ablacığım, dedem de bizi gökyüzünden beyaz kanatlarıyla izliyordur öyle değil mi?” diye sordu. Özlem, Duru’nun başını okşadı. “Evet haklısın, Durucuğum.” dedi. 

 

Özgür yedi yaşındaydı. Okuma-yazmayı yeni öğrenmişti. Doğadaki canlılarla iyi geçiniyordu. Küçük bir köpeği vardı, ona çok iyi bakıyordu. Her gün temiz su vermeyi dedesinden öğrenmişti. Dedesinin ; “kendimiz nasıl temiz su içiyorsak diğer canlıların da temiz su içmesi hakkıdır.” dediğini anımsar ve köpeğine hep temiz su verirdi. 

 

Özlem, Özgür ve Duru hep birlikte büyüklerinden izin alarak dedelerinin güvercinlerinin yanına, bir avuç buğdayla gittiler. Küçük ellerdeki buğday yağmur gibi havada süzüldü ve yere düştü. Güvercinler bembeyaz melekler gibiydiler. Onlar da yağan buğdayları yemek için yere indiler. Buğdayları yedikten sonra mavi gökyüzüne kanat açıp yükseldiler. Özlem coşkulu bir sesle; “Özgürlük bu olmalı” dedi. Kardeşi Özgür, el çırptı, uçmak istercesine. Duru; “Dedemi görürseniz onu çok sevdiğimi söyleyin, olur mu?” diye seslendi güvercinlere… 

 

O gün çocuklar için farklı bir gün olmuştu. Dedesinin mirası, güvercinler için de can olmuştu, mutlu ve gururluydular. Doğaya saygıları, sevgileri daha bir artmıştı. Tıpkı dedeleri gibi doğanın bir parçasıydılar artık…

 

Özlem, Duru ve Özgür, alıç ağacından alıç alıp yediler, çekirdeklerini yıkayıp kuruması için bir taşın üzerine bıraktılar. Tohumların temiz bir şekilde kurutulup saklanmasını da dedeleri öğretmişti, onlara. “Tohum geleceğinizdir.” derdi genç nesillere. Onları uyarır, tohumların saklanmasını isterdi. Şimdi o bilgiler tek tek yerini buluyordu.

 

Çocuklar eve gelmişlerdi. Hepsi teker teker heyecanla, güvercinliği ve alıç yemelerini anlatıyordu. Duru çok etkilenmişti yaşadıklarından. Annesi onun bu heyecanlı anlatışını tebessümle dinledi, başını okşadı. “Bugün yaşadıklarını yazmalısın, resimlerini de yapabilirsin kızım” dedi. Duru; “Haklısın anneciğim, bu günü hep anımsayacağım, o nedenle resmini yapmalıyım.” diyerek çantasının olduğu odaya doğru koştu. Onun peşinden küçük Özgür’de merakla gitti. Özgür ve Özlem, Duru’nun dayısının çocuklarıydı. Dayısı da öğretmendi ve Duru  dayısını çok seviyordu… 

 

Duru, dedesinin kendileri için yaptığı küçük masalardan birini aldı. Çantasını da alarak sakin bir odaya geçti. Çantasından resim defterini ve boya kalemlerini çıkardı. O sırada Özgür de, Duru ablasının peşinden odaya gelmişti. Rengarenk boya kalemlerini görünce o da resim çizmek istedi. Duru, defterinden bir sayfa kopardı ve boya kalemleri verdi. İç odadan küçük bir masa daha getirdi. “İçinden geldiği gibi resim yap Özgürcüğüm” dedi.  Kendisi de küçük masasının başına geçti. Önce buğday serpen çocukları çizdi, sonra beyaz kanatlı güvercinleri. Güvercin kanatları arasından kendisine tebessüm eden dedesinin gülen yüzünü güneş gibi yapmış ve üzerine; “canım dedeciğim”, diye yazmıştı. Duru ve Özgür küçük masalarının yanındaki yer minderleri üzerinde yorgunluktan uyuyakalmışlardı. Fatma Nine onların yerde uyuduğunu görünce üzerlerine, artan kumaşlardan diktiği örtüleri örttü, başlarının altına yastık koydu. İnci Öğretmen de odaya gelmişti. O da kızının boya kalemlerini topladı, çizdiği resme baktı. “Canım dedeciğim”, yazısı dikkatini çekti. Özgür de birçok renkli kalemle gökkuşağı çizmişti.  Gökkuşağına konmuş kuşlar vardı. İnci Öğretmen, resimleri annesine gösterdi. Fatma Nine ve İnci Öğretmen, şefkatle Duru’ya ve Özgür’e bakarak; “Canım kızım”, “Canım Kuzum” dediler. Can, can, canlar diyerek odadan ayrıldılar…

 

Duru rüyasında dedesini görüyordu. Dedesinin ellerinden tutmuş ekinler arasında yürüyorlardı. Duru dedesiyle yürümekten çok mutluydu. Dedesi ona; “Yavrum bugün kardeşlerinle güvercinlere iyilik yaptınız. Bu iyilik cennete yükseldi. Cennet bahçelerinde güvercinler uçuştu. Miras bıraktığım bir avuç buğdayın sırrını sana anlatmak için rüyana geldim. ‘Bir avuç buğday’ annemin, babamın bana öğütleridir. Güzel sözler, iyiliğe, güzelliğe, birliğe çağrıdır. Atadan, dededen, süzülerek gelen bu sözler yoldaşınız olsun. Ben gençliğimde bu sözleri bir deftere yazmıştım. Çocuklarıma da öğretmiştim. Şimdi sıra sizde. Bu güzel, anlamlı sözleri okumaya, yaşamaya ve uygulamaya başlamalısınız. ” demiş ve saçlarını okşamıştı. Rüyasında annesini de görmüştü. Annesi sınıfta tahtaya öğütler yazıyordu. Her yazılan söz Duru’nun kalbinde bir ekine dönüşüyordu. Duru o ekinlerin serinliğini duyumsuyordu. Uyandığında da gerçekten o serinliği hissetmişti. Pencereden baktığında annesinin köy çocuklarına bahçede birşeyler anlattığını gördü. Koşarak yanlarına gitti. Duru; “Anneciğim, neler yapıyorsunuz? Ne anlatıyorsun?” diye sordu. İnci Öğretmen; “Okumanın, okuduğunu anlamanın, iyiliği paylaşmanın, doğayı sevip saymanın öneminden, söz ediyorum. Haydi otur, sen de katıl bize.” dedi.  Duru; gerçekle düş arasında gidip geldi kısa bir süre. Sonra tebessüm ederek oturdu, diğer çocukların yanına. Rüyasında, kalbinde yeşeren ekinleri anlamıştı şimdi. “Bütün yaratılmışlar tek bir insan gibidir.” diyordu annesi Hacı Bektaş-ı Veli’den… Zaman çalışma, bir olma zamanıydı, kalplerde yeşeren ekinler sevgiyle sulanmalıydı.

 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Birincisi

Fehmi SAĞLIK

ALEVİ SÖNMEYEN OCAK

 

Bir “ocak” ki  

 

alevi “barış”

 

dumanı “hak/hukuk” tüter

 

“Adalet” fokurdar kazanında

 

“Paylaşım”dır içindeki aş

 

Yaklaş

 

Kapıyı vur/ içeri gir

 

Yanışını gör

 

Mimarı, bir ulu Pir

 

Mimarı, Hacı Bektaş…  

 

 

 

Uçan/ kaçan

 

sürünen/yürüyen

 

tomurcuk olup açan

 

toprağa düşen tohum

 

meyveye duran ağaç

 

bu ocağa muhtaç…  

 

 

 

Yıllardır sönmeden yanan

 

varlığın  çekirdeği 

 

insanlığın özüdür üstünde kaynayan  

 

Isıtır/ ışıtır  

 

Birliği/ dirliği  

 

hakça yansıtır…   

 

 

 

Bacası “sevgi” tüter

 

“Hoşgörü” tüter

 

“Aşk” tüter

 

Kıskançlık/ gaybet

 

kin/ nefret

 

kül olur alevinde… 

 

Sımsıcak bir buğu yayılır tüm yöreye

 

Yol alır ülke/ ülke

 

kıta/ kıta

 

Kokusu cihanı kaplar

 

Bir tutam ışıktır alevi

 

Rüzgârı keser

 

karanlığı  siler

 

Aşar dağı/denizi

 

“Işık limanı”na çeker “sevgi gemileri”ni

 

yüreklere demirler…  

 

 

 

Eşitlikçi/ emekçidir “Kaptan”

 

Zulme başkaldıran

 

göğüs geren

 

dimdik duran

 

bir “cenkçi”dir kaptan

 

Hele de “öğretisi”

 

bir “yasa”dır anlayana

 

O günden buyana

 

her sözü bir kitap

 

bir destandır okuyana…  

 

 

 

“Tüm yaratılmışlar birdir”

 

Böyle buyurur ulu Pir

 

“Boy/ bos

 

dil/ renk

 

cins/ uyruk

 

ayrımı yok

 

tümü bir tek

 

insan gibidir”…  

 

 

 

Ne güzel bir buyruk

 

Dünyalara değer

 

Ona uyabilseydik eğer

 

ne bu zulüm

 

ne buncasına ölüm olurdu

 

Ekmeğimiz büyür

 

tenceremiz dolu kaynardı

 

Güllerimiz daha renkli

 

daha katmerli açardı

 

Gençlerimiz “ekin misali” biçilip

 

toprağa düşmezdi böyle

 

Yüz sürebilseydik o ocağa

 

Ocaktaki her taşa

 

Pişebilseydik o ocakta bir iyicene

 

O zaman yakışırdık işte

 

O büyük mimara

 

Pir Hacı Bektaş’a

 

 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması İkincisi

Tülay KOÇAK

KARDEŞLİKTE BULUŞALIM

 

Hacı Bektaş-ı  Veli, der ki:

“Bütün yaratılmışlar tek bir insan gibidir.”

 

Bir bahçede buluşalım,

Gerçeklere karışalım,

Kırgın isek barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

Sevgilerde buluşalım,     

Çocuklara karışalım,

Kendimizle barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

Güzellikte buluşalım,

Yağmurlara karışalım,

Doğa ile barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

İyilikte buluşalım,

Dostluklara karışalım,       

Evren ile barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

Umutlarda buluşalım,                          

Geleceğe karışalım,

Düşler ile barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

Özgürlükte buluşalım,            

Bulutlara karışalım,        

Yarınlarla barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

Doğrulukta buluşalım,

Özümüze karışalım,

Ülkemizle barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

Kardeşlikte buluşalım,             

Çiçeklere karışalım,            

Dünya ile barışalım,

Birlik, Hakkın birliğidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Üçüncüsü

Murat TAPAR

İNSAN GİBİDİR

 

 

hûû aşkına…

 

Dost meclisidir bu, olmaz burda ayrılık

Can cana değince kalmaz hiç gayrılık

 

İster zengin ol ister fakir

Sakın görme kimseyi hakir

Bil ki kibir cehaletin dibidir

Her yaratılan bir insan gibidir

 

Eğri kapıdan girer mi hiç doğruluk?

İnsan olmayana ne yapsın sofuluk

 

Sanma kin dağı yücedir, büyüktür

Koca bir hiç, gönlü kof, içi oyuktur

Aldanma bu hali yıkılmaz gibidir

Her yaratılan bir insan gibidir

 

İnsana sevgidir en güzel yurtluk

Kula kulluk edendir en kötü mahlûk

 

Ey Pirim! sen söyledin biz işittik

Ancak gönül diyarında biz eşittik

Herkes kardeştir kimse değil nadir

Her yaratılan bir insan gibidir

 

Himmet eylesin erenler görmeyelim darlık

Derdi barış olan dostlar çekmesin zorluk

 

Gaddarlık düzeninde huzur olmaz

Dost çeşmesinden imbiğe zehir dolmaz

İstersen her kapıyı açmakta muktedir

Anahtarı her yaratılan bir insan gibidir

 

Bizi biz ettiler üçler beşler yediler

Canı bilmezler cananı kör softalıkla yediler

 

Dünya bu iklim iklim insan selidir

Kardeşlik muhabbet, hoşgörü dilidir

Yazık! Üstünüm diyen bir garip delidir

Lakin her yaratılan bir insan gibidir

 

Gelin yerden göğe bu cem ile coşalım

Her yaratılan da insana koşalım

 

Hünkâr der ki kötü söz zehirli bir iğnedir

Adaleti tutan eller hakkın elidir

Dertte bir derman da, yerimiz aynı handır

Adımız can, taşıdığımız aynı kandır 

 

                                    hûû ile…

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon

Yücel COŞKUN

BİR BİRİN İÇİNDEDİR

 

Bir atom bilgini değilim ama;

Hücrelerimde milyonlarca atom taşıyorum.

Bir Hiroşimalı gibi,

Bir Nagazakili gibi

Her saat, her dakika

Atomun etkisini duyarak yaşıyorum.

 

Bir biyolog kadar 

Hücre bilgim elbette yok ama;

Aynen ağaçlar gibi,

Aynen çiçekler gibi,

Aynen böcekler gibi

Hücrelerimin olduğunu biliyorum.

Ve ben bir insanım derken;

Aynı zamanda: 

Ben bir ağacım,

Ben bir çiçeğim,

Ben bir böceğim diyorum.

 

Ben bu evren içinde 

Bir çekirdekle varım.

Bir çekirdekle yokum.

Benimle birlikte bu evrende var,

Bu evrende yok.

Bu evren benim gibi

Ben bu evren gibiyim.

Ben bu evrenin bir parçasıyım.

Evren de benim bir parçam.

Ben ne isem evren de o,

Evren neyse ben de oyum.

Yani: 

Bir birin içindedir.

Bir ikiden, üçten, beşten büyüktür.

Çünkü; hepsi birin içindedir.

 

O Koca Hünkar’ın dediği gibi;

“Bütün yaratılmışlar tek bir insan gibidir.”

Tek bir insan tek bir evren gibidir.







2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Birincisi

Hasan İPEK

DEVRİYE

 

Ben insanım Enel Hak’tan gelirim 

Yüce PİR özünden akışım belli.

Tüm varlığın birliğini bilirim

Girişim ondadır çıkışım belli

 

Bir ağaç, bir orman kardeşim benim

İçinde yaşıyor bedenim tenim

Sormama gerek yok, acep ben kimim?

Maddem onlardandır oluşum belli

 

Bir çiçeğe baktım kendimi gördüm

Ağaçlarda daldım köklerde birdim

Bazen kötü idim kendimi kırdım

Yollar düz değildi yokuşum belli

 

Kim bilir ne idim insandan önce 

Bitkiye çiçek mi hayvana pençe

Dönüşür bedenim yeri gelince

Dalda bir yaprağım soluşum belli

 

Canlıya acıyan acır kendine

Ermiş olur bu dünyanın fendine

Bilgi dolup yüklenirse bendine

Çağlar gelir geçer akışım belli. 

 

Dünya parçamızdır o bizden biri

Her canlının elbet olmalı yeri

Bunu bilir isek kalırız diri

Karanlığa bir mum yakışım belli.

 

Toprak Ana anaların anası

Yüce HAKK’ tan yapılmıştır binası

Yaşamı var etti onun siii’nesi 

Hayat yollarında çıkışım belli

 

Emanet insana dünya varlığı

Her şey bir arada bağlar birliği

Ortak yaşam varsa sağlar dirliği

Milyonlarca yıldır kalışım belli

 

Doğamızda düzen böyle işliyor

Yok, oluyor hep yeniden başlıyor

Yapıyor, çatıyor bazen haşlıyor

Kanatlanıp gökte uçuşum belli

 

…kötülük yoktur özümde

Bir bütündür devri daim gözümde

Bilimsel özgeler çalan sazımda

Evrensel düşünüp bakışım belli.







 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması İkincisi

Yücel COŞKUN

ARTIK ANLA GERÇEĞİ

 

Toprağa bak, ateşe bak, aya bak;

Bütün evren tek bir insan gibidir.

Dön, dolaş sonunda bir aynaya bak;

Bütün evren tek bir insan gibidir.

 

Şimşekler çakınca, gök gürleyince

Yağmurlar yağarken inceden ince.

Gökte kara kartal, yerde karınca,

Bütün evren tek bir insan gibidir.

 

Kolların ağacın dalı değil mi?

Mis kokun dikenin gülü değil mi?

Dillerin arının balı, değil mi?

Bütün evren tek bir insan gibidir.

 

Alın terin damla damla toprakta,

Yaşam gücün yeşil yeşil yaprakta,

Güller seni karşılıyor ayakta.

Bütün evren tek bir insan gibidir.

 

Koca evren yaratanın gölgesi,

Aldığımız nefes onun nefesi,

Pir Hacı Bektaş’ın bir felsefesi

“Bütün evren tek bir  insan gibidir.”

 

Deli gönül ! anla artık gerçeği;

Küçük görme sakın kuşu, böceği.

Sarıl ağaçlara, kokla çiçeği

“Bütün evren tek bir insan gibidir.”






 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Üçüncüsü

Nihat MALKOÇ

PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM

 

Birliğin çeşmesinden âb-ı hayat içmişiz

Gönderde dalgalanan allarımız var bizim

İnsanlığın vicdanı hoşgörüyü seçmişiz

Gönül kovanlarında ballarımız var bizim

 

Köroğlu soyundanız, dağlara sorun bizi

İnsanlığın sesiyiz, çağlara sorun bizi

Güllere mesken olan bağlara sorun bizi

Kökünden kuvvet alan dallarımız var bizim

 

Acıkana sofrada sıcak aşımız vardır

Mazlumlar için akan kanlı yaşımız vardır

Şeytana atılacak nice taşımız vardır

Hiç kimseye benzemez hâllerimiz var bizim

 

Çağlar evvel erenler insanlık dersi vermiş

Hacı Bektaş Veliler nice gonca gül dermiş

Merhamet ikliminde dünya huzura ermiş

Kardeşliğe uzanan ellerimiz var bizim

 

İnsan-ı kâmil olmak gayelerin hasıdır 

Kibir ruhun afeti, yüreklerin pasıdır

Mazlumun ağlayışı insanlığın yasıdır

Yetimleri okşayan yellerimiz var bizim

 

Bütün yaratılmışlar tek bir insan gibidir

Bu gözle nazar etmek hakikatin ipidir

Sevgi aşkın gözesi, nefret zehir küpüdür

Sözleri bal eyleyen dillerimiz var bizim 

 

Dinli dinsiz herkese aynı gözle bakarız

İnsanlığın kalbine sevgi olur akarız 

Eller barut kokarken gül misali kokarız

Başka il'ê benzemez illerimiz var bizim

 

İnsanoğlunu hancı, dünyayı han biliriz

Irka, renge bakmayız; herkesi can biliriz

Düşene el vermeyi en büyük şan biliriz

Yalnız sevgiden geçen yollarımız var bizim

 

Ezelden kardeşiz biz, Âdem ortak atamız

Ayrı gayrımız yoktur, birdir yedi kıtamız

Ağyarı küçük görmek, yoktur böyle hatamız

Barışa yelken açan göllerimiz var bizim

 

 

 

 

2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Murat TAPAR “BEN DE BİR İNSAN OLMAYA GELDİM” adlı öykü ile.
 2.Ebru ARSLAN “ARİSTO'NUN TINISI” adlı öykü ile.
 3.Ceren BİLGİÇ “BİR AVUÇ BUĞDAY” adlı öykü ile. 
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Fehmi SAĞLIK "ALEVİ SÖNMEYEN OCAK" adlı şiiri ile,
 2.Tülay KOÇAK “KARDEŞLİKTE BULUŞALIM” adlı şiir ile.
 3.Murat TAPAR "İNSAN GİBİDİR" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "BİR BİRİN İÇİNDEDİR" adlı şiir ile.
2018 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
 
1.Hasan İPEK "DEVRİYE" adlı şiir ile.
 2.Yücel COŞKUN “ARTIK ANLA GERÇEĞİ" adlı şiir ile.
 3.Nihat MALKOÇ “PAYIMIZ DA PAYDAMIZ DA BİR BİZİM” adlı şiir ile.
 MANSİYON: Celalettin KURT "GÖNÜL NEFESİ" adlı şiir ile.

 

 

Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon

Celalettin KURT

GÖNÜL NEFESİ

Şiir Hacıbektaş Belediyesi tarafından internet ortamında paylaşılmadığı için, Hacıbektaş WEB olarak bu sayfada paylaşamadık.